Tiyatro Tarihçesi ve Dünya Tiyatrolarına Genel Bakış

Yazar: Gamze K. | 04.06.2021 - 12 dakikalık okuma. Görüntülenme: 1092
Tiyatro Tarihçesi ve Dünya Tiyatrolarına Genel Bakış
D ünya tiyatro gelişiminine genel bakış. Tiyatronun tarihçesi ve gelişimi. Tiyatro, drama, sinema ve televizyon ilişkisine kısa bir bakış.

UZAK DOĞU TİYATROSU


Sahne sanatları, dünyanın neresinde olursa olsun kendine özgü özellikleriyle varlığını sürdürmektedir. Sahne sanatı, kültür ve bölgelere göre farklılık gösterse de hemen her bölgede değişik şekillerde var olmuştur. Burada farklı kültürler için tiyatronun ne anlama geldiğini, hangi dönemlerde ortaya çıktığını ve sahne sanatlarının özelliklerini ayrıntılı şekilde ifade edeceğiz. 

Uzak Doğu dendiğinde aklımızda Hindistan, Çin ve Japonya gelmektedir. Uzak Doğu Tiyatrosu üzerinde inceleme yapan bilim adamları, bu tiyatro anlayışının gerçeği bir başka şekilde ifade etme ihtiyacından kaynaklandığını söylerler. Ayrıca Uzak Doğu Tiyatrosunun sembolik bir anlatımının olduğuna da dikkat çekerler.

1. Hint Tiyatrosu


Uzak Doğu Tiyatrosu içinde Hint Tiyatrosu önemli bir yere sahiptir. ‘Bharata’ isimli yazarının tiyatro hakkında yazmış olduğu kitap, günümüzde Hint Tiyatrosunun ne kadar eski olduğunu göstermektedir. 

Hint tiyatrosu, daha çok saray çevresinde gelişmiş, bütün oyunlar saray için yazılmış ve sarayda sahnelenmiştir. Hint tiyatrosunun olay örgüsü de kendine özgü özellikler taşır. Sahnede kötü kabul edilen uyumak, öpüşmek, yemek, ısırmak gibi hareketlere yer verilmez ve oyunlar daima mutlu sonla biter.

18.yüzyılda Avrupa’nın yayılma politikası ile sanatçılar; Hint, Japon, Çin ve İslam sanatlarına ilgi duymuşlardır. Loten Shongen, Japon döner tekniğini Avrupa’da ilk kez kullanmış, ünlü Fransız yazarı La Fontaine ise Hint masallarını Avrupa’ya tanıtmıştır. Japon tiyatrosu, orijinal ve şaşırtıcı tekniği sebebiyle Avrupa’da oldukça ilgi görmüştür. 

2.  Japon Tiyatrosu


Japon ve Çin tiyatrosunun ortaya çıkışı, Yunan tiyatrosundaki gibi mitolojiye dayanmaktadır. Bu mitolojide güneş tanrıçası “Amaterasu”, insanlara pirinç ekmeyi ve kumaş dokumayı öğrettiği için insanların ona şükran borcu vardır. Tanrıçanın kaba ve kötü olan kardeşi, kraliçeyi kızdırarak küstürür. Tanrıça bu olayın ardından kendini mağaraya kapatır. Tanrıçalarını mağaradan çıkarmaya çalışan halk ise çeşitli yöntemler dener ve sonunda müzikli hareketler yapmaya başlarlar. Bunun üzerine tanrıça müziğin ritim ve hareketlerine dayanamayarak mağaradan çıkar. Japonya’da bu olayın anısında her yıl dans ve müzik eşliğinde gösteriler yapılmaktadır ve bu gösteriler Japon tiyatrosunun temelini oluşturur.

Çin ve Japonya tiyatrosunun gelişmesinde Budizm ve Zen- Budizmi felsefesinin de etkisi olmuştur. Zen Budisti rahipler, güneşin doğuş ve batışını karşılamak için bir takım hareketler yapıyorlardı. Yapılan hareketler, tiyatronun doğuşunda etkili olmuştur. 

Japonya’da tiyatro gösterileri birbirine bağlı iki oyunla yapılır. Bunlardan ilki komedidir ve “Kiyogen” denmektedir. Kiyogen, genellikle söz komikliğine dayanır ve yanlış anlama, abartma, palavra gibi unsurlar komediyi oluşturur. Hemen ardından oynanan trajedi türü piyesin adı ise ‘Nogaku ’dur.  No oyunları gündüz oynanır ve dekoru yoktur. 

Japon tiyatrosunun genel özellikleri:

  1. Ülkedeki üretim biçimine dayalı bir mitolojiden kaynaklanmaktadır.
     
  2. İzleyici ve oyuncu arasında bir ayrım yoktur. (Oyuncu, izleyicinin içine girerek oyununu oynar).
     
  3. Oyunlar genellikle gündüz oynanır. Oyunların birinci bölümü, komedi türü “Kiyogen” ve ikinci bölümü, dram ve trajedi türündeki oyunu “Nogaku (No)” olarak adlandırılır. No, maskeler takarak canlandırılan bir piyes türüdür. Maske, Japon tiyatrosuna mitolojiden geçmiştir. 
     
  4. Japon tiyatrosunda dekor, Avrupa’da Epik Tiyatronun gelişmesinde etkili olmuştur. 
     
  5. Japon tiyatrosunun konuları, Budizm düşüncesine bağlı ilkeleri belirlenmiş bir anlatım tekniğine sahiptir. 

No oyunları dışında “Kuroei-Mai” ve “Samurai” denilen genellikle Japon ve Çin gençlerinin kahramanlık ve yiğitlik konularını anlatan oyunlar, Budizm’in etkisindedir.

Japon tiyatrosunu etkileyen başka bir durum; Budizm de ‘az fakat özlü konuşmanın önemli görüldüğü’ anlayışı ve Zen düşüncesidir. Zen düşüncesinin kelimelerle ve sözle anlatılamaz olduğuna inanılır. Onlara göre bilgiye dayanan düşünce basit bir kurgudur ve asıl bilgi sezgidir. Soyut tiyatro, büyük oranda bu düşünceden yararlanmıştır. Zen Budizm’inin bu sezgici ve çağrışımcı anlayışı, daha sonra post modern olarak adlandırılan sanatın temel gerçekleri arasında yer alacaktır. 

XVI. YÜZYILDA İNGİLİZ TİYATROSU


İngiliz Edebiyatı’nın gelişmesinde Cristopher Marlow ve William Shakespeare adlı tiyatro sanatçılarının büyük katkısı olmuştur. İngiliz tiyatrosunu üne kavuşturan bu yazarlar, İngiliz halkının duygularını ve psikolojilerini objektif bir şekilde eserlerine yansıtmışlardır. Marlow’un “Büyük Timurlenk” adlı eseri İngiliz tiyatrosunun en başarılı örnekleri arasında yer almaktadır. “Malta Yahudisi” ve “Dr.Faust” eserleri de başarılı görülmüştür. “Dr.Faust” eserini Goethe’nin yeniden farklı bir teknikle yazmasıyla daha da ünlenmiştir.

İngiliz edebiyatının ve tiyatrosunun gelişmesinde dönemin siyasi iktidarının önemi büyüktür. Siyasi iktidarın sağlanması, edebiyatı önemli etkilemiştir. O dönemin iktidarı olan Kraliçe Ann, siyasi çekişme ve mezhep kavgaları arasında 1558’de tahta çıkmıştır. Kraliçe Ann, sanat ve edebiyat alanında eser verenleri korumuş ve onlara destek vermiştir. Bu yüzden İngiltere’nin bugünkü gücünü kazanmasında onun faaliyetleri bir başlangıç olarak görülmüştür. İngiliz Edebiyatı tarihçileri Shakespeare, Marlow ve Milton’un yetiştiği döneme “Kraliçe Ann” dönemi ismini verirler. 

Edebiyat ve sanatın gelişmesini sağlayan, elverişli bir ortamın bulunmasıdır. Halkın güvenilir, korkusuz bir yönetimle yönetilmesi ve sanatçının desteklenmesi, edebiyatın gelişimi için önemlidir. Nitekim E.Spencer, F.Bacon gibi İngiliz edebiyatının büyük sanatçıları, Kraliçe Elizabeth tarafından korunmuş ve yazılan tiyatro eserleri Elizabeth’in sarayında sahnelenmiştir. İngiliz edebiyatı, İngiltere’nin yapısal özelliklerine bağlı olarak farklı düşüncelerin rahatlıkla yeşerdiği bir ülke olarak Rönesans’a kaynaklık etmiştir. 

Tiyatro sanatının gelişmesinde Hümanizm akımının da etkisi bulunur. Hümanistler, insan ve insan davranışlarına yönelen bir anlayışın temsilcileridir. Onlara göre sanatçı eserlerinde insan davranışlarını işlemelidir. Thomas More, Erasmus, Rotterdam ve daha birçok yazar, hümanist düşüncenin İngiltere’de yaymasını sağlamıştır. Hümanist düşüncenin yaygınlaşmasıyla birlikte İngiliz Aydınlanma Çağı Tiyatrosunun oyun yazarları yetişmiştir. 

İngiliz tiyatrosunda yetişen en önemli isimlerden biri Cristopher Marlow’dur. Marlow, İngiliz trajedisinin babası olarak bilinir. Marlow’un İngiliz dilini kullanmasındaki başarısı Shakespeare’e ortam hazırlamıştır. Marlow’un en ünlü piyesleri; Büyük Timurlenk, Malta Yahudisi ve Dr.Faust ’tur. 

İngiltere’de tiyatronun konuları, Hristiyan anlayışına uygun bir biçimde işlenmiştir. Genellikle konular dini kitaplardan seçilen olaylardan oluşmaktadır. Kilise ve manastırlarda oynanan oyunlar, bu olaylardan ibaretti ve dünyaya ait olayların canlandırılması yasaktı. Olaylar, sembolik bir anlatımla canlandırılıyordu. 

Aynı dönem içinde kilisenin yasaklarına rağmen ‘soytarılık’ denen bir meslek oluşmaya başladı. Soytarılar, özel günlerde devlet adamlarını eğlendiren, çeşitli komiklikler yapan kişilerdi. Bu komikliklerin beğenilmesi, Ortaçağ’da soytarılık kavramının kurumsallaşmasına yol açtı. Kilise ve devlet adamlarının engelleyemediği başka kurum ise ‘Gezginci Halk Tiyatroları’dır. Köy ve kasabaları dolaşarak gösteriler yapan bu grup, Aydınlanma Çağı’na kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. 

FRANSIZ TRAJEDİSİNE GENEL BİR BAKIŞ


14.yy sonlarında Hümanizm akımının etkisiyle Eski Yunan trajedilerinin okunması ve sahnelenmesi bir sanat hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Yunan ve Latin edebiyatı örnekleri kaynak olarak alınmış ve trajedinin oluşmasında etkili olmuştur. Trajediler, büyük balolarda ve eğlencelerde dinsel motif içermeyen bir sanat ürünü olarak sahnelenmeye başlamıştır. Bir taraftan da tiyatro yazarlığı ve edebiyat sohbetleri önem kazanmıştır. 

Fransa da tiyatro hareketleri 14.Louise tarafından desteklenmiş ve Fransız trajedisi bu elverişli ortamda gelişme göstermiştir. Bu dönemde en etkili olan tiyatro yazarı Corneille ve Racine’dir. 

Corneille, tiyatro alanında 34 adet eser vermiştir. Bunlardan otuz ikisi piyes, ikisi tiyatro teorisi üzerine yazılmıştır. Eserleri büyük oranda üne kavuşmuş ve halk tarafından beğenilmiştir. Yazdığı trajedilerle dünya klasikleri arasında yer almıştır. 1636 yılında yazdığı ünlü trajedisi “Le Cide”, Fransa’da ve bütün Avrupa’da üne kavuşmuştur. Bu eser, Ahmet Mithat Efendi tarafından tefrika edilerek basılmıştır. Ahmet Hamid ise “Nesteren” adlı trajedisini bazı değişiklikler yaparak dilimize uyarlamıştır. Yazarın “Mebit”, “Horace”, “Sinna”, “Oidiphus”, “Tedkikler” ve “Tiyatro Sanatına Dair” adında yazmış olduğu eserler, en çok bilinen eserleri arasındadır.

Racine’nin yaşadığı dönemde Jansenizm yaygındı ve bu anlayış, dünya ile ilgili olan zevk ve eğlencelere karşı çıkıyordu. Racine, ilk piyeslerini yazdıktan sonra “Andormak” isimli trajedisini yazmış ve bu eseriyle Jansenist’lerden tepki almıştır. Racine, klasisizm akımının önemli temsilcilerindendir. Konunun ve olayın çarpıcı olması anlayışına karşı çıkmıştır. Ona göre; “dikkat çeken ve çarpıcı olaylarla eser vermek kolaydır. Önemli olan bir hiçle bir şeyler yapabilmektir”. Bu anlayışına örnek olarak “Berenice” isimli trajedisini kaleme almıştır. Racine’nin bütün eserleri Hüseyin Nazım tarafından çevrilerek “Racine Külliyatı” adı altında toplanmıştır. Olgunluk dönemimde yazdığı “Ester” ve “Atala” isimli eserlerinin konularını ise Kutsal Kitap’tan seçmiştir. 

Fransız trajedisi, çoğunlukla Yunan Trajedilerinin etkisi altında kalmış ve konuları eski dönemlere aittir. Büyük oranda entrika unsurlarına dayalı bir özellik taşımaktadır. Edebiyatımızda Fransız etkisinde kalınması, Batı Tarzı Türk Tiyatrosunun gelişmesinde olumsuz etkiye sahiptir. 

AMERİKA’DA TİYATRO FAALİYETLERİ


Amerika tiyatrosu; Amerika’da ortaya çıkan sosyal, kültürel, ekonomik gelişmelere ve Amerika’da yaşayanların değer yargılarına bağlı olarak gelişmiştir. Amerika’nın tiyatro serüveninde; Amerika’nın sonradan keşfedilen yeni bir ülke olması, farklı etnik kökenleri ve değer yargılarını bünyesinde barındırması önemli bir etkendir. Amerika, kazanmanın ve başarmanın önde olduğu bir ülkedir. Amerika’nın keşfedilmesinden sonra oraya zamanla göç eden insan gruplarının sanat ve edebiyata ilgilileri düşüktür. Amerikan edebiyatında verilen eserler, konularını bu etnik gruplardan ve yaşanan olaylardan almıştır.

Tiyatro ise batıda olduğundan daha farklı bir kimlikle ortaya çıkmıştır. Amerika toplumu, her şeyi çıkar ve kâr amacı olarak değerlendirirler. Tiyatro bir sanat olarak değil, sanatın satıldığı ve pazarlandığı bir sektör olarak algılanır. Üniversite çevresinde kâr amacı gütmeyen tiyatro toplulukları olsa dahi, uzun süre etkili olamamışlardır. Tiyatro, kazanç kaynaklı olarak gelişimini devam ettirmiştir. Zevk, eğlence unsurları, gösterişli sahne teknolojilerini yer aldığı bol reklamlı prodüksiyon tiyatrosu gelişmiştir. İlgi toplayabilmek için sinema-tiyatro iş birliği yapılmış ve tiyatro sanatçıları sinemaya geçerek orada sivrilmişlerdir. 

Elia Kazan, özel bir oyuncu yetiştirme kursu açarak Marlon Brando, Paul Newman ve Karl Madlem gibi ünlü isimleri yetiştirmiştir. George Baker, tiyatro kursları açarak yönetmen, sanatçı ve tiyatro yazarı yetiştirmeyi amaçlamışlardır. Bu amaç doğrultusunda Amerikan gerçekçiliğinin büyük ustaları olarak kabul edilen yazarlar yetişmiştir. 

Çağdaş Amerikan yazarları, II. Dünya savaşı yıllarında Amerika’ya göç eden Yahudi, Fransız, İrlanda ve İngiliz asıllı radikallerin etkisinde kalarak piyesler yazmışlardır. Amerikan tiyatrosunun bu alanda yazılmış en ünlü oyunları “Cadı Kazanı”, “Satıcının Ölümü”, “Bedel”, “Kızgın Damdaki Kedi”, “İhtiras Tramvayı”, “Çay ve Sempati “ eserleri sayılabilir. 

TİYATRO, DRAMA, SİNEMA VE TELEVİZYON İLİŞKİSİNE KISA BİR BAKIŞ


Bilim ve teknolojideki gelişmeler, sahneleme tekniklerinin gelişmesine olanak sağlamıştır. 20. Yüzyılın başlarında “Radyo Tiyatrosu” denen bir kavram ortaya çıkmıştır. Radyo tiyatrosu, ses efektlerinin başarıyla uygulandığı, seyircin olmadığı ve tamamen yönetmenin inisiyatifinde canlandırılan oyunlardı. Bu oyunlarda vurgu ve tonlama ön plana çıkar.

Radyo tiyatroları zamanla gelişerek sadece radyo için yazılan oyunlar haline gelir. Dinleyicilerin bu oyunları rahatça, bulundukları her ortamda takip edilebilir olması büyük beğeni toplar. Radyofonik oyun denilen bu radyo oyunları, 1970’li yıllarda büyük oranda yaygınlaşmıştır. Bu oyunlarda temel unsur, ses ve sese dayalı anlatım teknikleridir. Bu oyunlar 1960 yılında ülkemizde yazılmaya başlanmış ve kısa hikâye ile radyo arasında yeni bir edebiyat alanı oluşmuştur. Behçet Necatigil, radyofonik oyunları çevirerek Avrupa radyolarında yayınlamıştır. 

Sinema teknolojisi yıllar içerisinde gelişim göstermiş ve 20.yüzyıl başlarında ‘sessiz sinema teknolojisi’ gelişmiştir. Sinema’nın gerek çekim kolaylığı gerekse izleyiciler tarafından daha çok beğenilmesi, tiyatroya rakip olmasına neden olmuştur. II. Dünya Savaşı yıllarından sonra Sinemaskop film teknolojisinin çıkması ve renkli film teknolojilerinin gelişmesi karşısında sinemanın tiyatro karşısındaki üstünlüğü artmıştır. 

1950 yıllarından itibaren televizyon, evlerimizde yerini almıştır. Önce siyah beyaz olarak, sonrasında renkli televizyonların çıkmış olması ve istediğimiz zaman izleme kolaylığı sunması, bizim için takdir toplamıştır. Giderek televizyon da sinemaya rakip hale gelmiştir. Televizyon filmciliği gelişerek başlı başlına bir endüstri haline gelmiş ve sinema filmciliği karşısında büyük zaferler kazanmıştır. 

Özet olarak tiyatrodan radyoya, radyodan sinemaya, sinemadan televizyona geçişin yıllar içinde olduğunu gözlemliyoruz. Bu değişmeler burada sonlanmayacak ve insanlık yaşadığı sürece gelişim ve değişim gösterecektir. Nitekim sahneleme tekniklerinin gelişmesi sürdükçe ve insanın bir mesajı olduğu sürece gelişmesi devam edecektir.

Etiketler

Yazar

Gamze K.

Kastamonu'da doğdum ve büyüdüm. Üniversite de dahil tüm öğretim hayatımı Kastamonu'da sürdürdüm. 2021 Haziran ayı itibariyle mezun olarak diplomamı aldım. Lise, Üniversiteye haz...

Benzer Yazılar
Yorumlar (0)
Makaleyi beğendin mi ?